18.10.09

Kur'ân'a göre velâyet



Kur'ân'a göre velâyet, Allah'a inanmak, emir ve yasaklarına titiz biçimde uymak demektir. Bir âyette Allah velilerine korku olmadığı, onların üzülmeyecekleri bildirilir. (Yunus, 10/62). İzleyen âyette de bu velâyetin tanımı yapılır: İnanmak ve muttaki olmak (Yunus, 63). Başka bir âyette de muttaki insanın nitelikleri açıklanır. Buna göre muttaki insan Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygambere inanan, sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, kölelere harcayan, namaz kılan, zekat veren, yaptığı anlaşmanın gereklerini yerine getiren, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreden müminlerdir (Bakara, 2/177). Bu tanıma göre velâyet gerçek anlamdaki tüm mü'minlerin niteliğidir.
VELÂYET

--------------------------------------------------------------------------------

Dost edinmek, yardım etmek, sulta, yetki, işi alıp yürütmek.

İslâm hukukunda velâyet, reşid bir kişinin şahsî ve malî işlerini gözetip yürütme konusunda çocuk, akıl hastası gibi ehliyet yetersizliği içindeki kişilerin yerini tutmasıdır. "... üzerine hak bulunan kimse sefih, zayıf akıllı olur veya bizzat yazmaya muktedir olamazsa velisi adalet üzere yazsın" (el-Bakara, 2/282) âyetinde veli kelimesi bu anlamda kullanılmıştır.

Ehliyet yetersizliği içindeki kişilere kasır denir. Kasırların iş ve ihtiyaçları ikiye ayrılır. Birincisi evlendirmek, okutmak, tedavi ettirmek, işe verip sanat öğretmek gibi kasırın bizzat şahsı ile ilgili olanlardır. İkincisi de akitler, tasarruflar, muhafaza ve harcama gibi malı nitelikli işlerdir. Birinci türden işlerde kasırı temsile velâyet, temsilciye veli; ikinci tür işlerde temsile vesayet, temsilciye vasi denir.

Kasırın babası ve babadan dedesi bulunuyorsa, her iki temsil hakkı da bunlara aittir. Eğer bunlar yoksa, velâyet ile vesayet birbirinden ayrılır. velâyet hakkı, kasırın binefsihi asabeden olan akrabasına aittir, bunlardan kasıra en yakın olanı velâyet hakkına sahiptir. Asabeden kimse yoksa, velâyet hakkı ana tarafına intikal eder. Evlilikte velâyet hakkı önce hasımlara, sonra ammeye aittir. Küçüklerin evliliğinin geçerli olabilmesi velinin iznine bağlıdır. Bu yetki baba ve dedeye aittir. Ergenlik çağındaki kızların velisiz evlenip evlenemeyeceği hakkında görüş ayrılığı vardır. Ebu Hanife ve İmam Yusuf'a göre ergin kızlar velilerinin izni olmadan evlenebilirler.

İslâm hukukçularının büyük çoğunluğuna göre velâyet için dört şart vardır. Bunlar hür olmak, akıllı olmak, büluğ çağında bulunmak ve Müslüman olmaktır.

Tasavvufta velâyet, mutasavvıfın Allah'ı, Allah'ın mutasavvıfı dost edinmesi. Allah'ı dost edinmesi, yalnız O'na kulluk etmesi ve boyun eğmesi; Allah'ın mutasavvıfı dost edinmesi ise, tüm işlerini yönetmesidir. Velâyet kavramı, egemenlik ve yöneticilik anlamındaki velâyet kelimesi ile de ifade edilir. Tüm mutasavvıflar, velâyetin tasavvufun özünü oluşturduğunu sözbirliği içindedirler. Ancak kavram tasavvuf tarihi boyunca farklı biçimlerde anlaşılmış, yorumlanmıştır.

Kur'ân'a göre velâyet, Allah'a inanmak, emir ve yasaklarına titiz biçimde uymak demektir. Bir âyette Allah velilerine korku olmadığı, onların üzülmeyecekleri bildirilir (Yunus, 10/62). İzleyen âyette de bu velâyetin tanımı yapılır: İnanmak ve muttaki olmak (Yunus, 63). Başka bir âyette de muttaki insanın nitelikleri açıklanır. Buna göre muttaki insan Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygambere inanan, sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, kölelere harcayan, namaz kılan, zekat veren, yaptığı anlaşmanın gereklerini yerine getiren, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreden müminlerdir (Bakara, 2/177). Bu tanıma göre velâyet gerçek anlamdaki tüm mü'minlerin niteliğidir.